Sigara Bağımlılığı: Meşrulaşan Tehlike

Sigara Bağımlılığı: Meşrulaşan Tehlike
Bir bağımlılık düşünün ki, yıllardır her sokağın köşesinde, her dost sohbetinin arasında, her çocuk parkının kıyısında sessizce yer bulmuş.
Bir bağımlılık düşünün ki, öylesine meşrulaştırılmış, öylesine sıradanlaştırılmış ki, bazen içmeyenler bile kendilerini mahcup hissediyor.
Sigara bağımlılığı, modern dünyanın görünen ama yok sayılan en büyük salgınlarından biridir. Özgürlük adı altında sunulan zehrin herkes tarafından kanıksanması, ve çocuklara açılan esaret kapısının git gide genişlemesi en çokta kendi aileleri tarafından sağlanıyor.
Sadece yetişkinlerin değil, çocukların da hayatına sinsice sızıyor; bir oyuncağın yanında unutulmuş bir çakmak gibi, bir lunaparkın köşesinde yükselen duman gibi…
Bugün sigaraya karşı mücadele, yalnızca bir bireysel tercih mücadelesi değil;
gelecek nesillerin sağlığı, hayalleri ve hayat hakkı için verilen bir direniştir.
Sigara Bağımlılığı: Görünmeyen Bir Salgın
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), sigara kullanımını dünyadaki en önlenebilir ölüm nedeni olarak tanımlamaktadır (WHO, 2023). Ne yazık ki, bu bilgi bile çoğu zaman toplumun kolektif bilincinde yankı bulamamaktadır.
Türkiye’de 15 yaş ve üzeri bireylerin %26,5’i her gün sigara içmektedir. Erkeklerde bu oran %38,4, kadınlarda %15,2’dir (TÜİK, 2022).
Bu rakamlar bize şunu gösteriyor:
Sigara, sadece bir alışkanlık değil; hayatlara sinsice yayılan, nefesleri esir alan, toplumsal reflekslerimizi körelten bir bağımlılıktır.
Çocuklar: Göz Göre Göre Kayıp Nesiller
En acı gerçeklerden biri de şu:
Sigara bağımlılığı, artık çocukların dünyasına da sirayet etmiş durumda.
Türkiye Yeşilay Cemiyeti’nin 2023 raporuna göre, sigaraya başlama yaşı ortalama 13,5.
Sağlık Bakanlığı’nın verileri ise daha da çarpıcı; Yeşilay, 2023 Tütün Raporu
- [Türkiye Sağlık Bakanlığı, 2023 Gençlik ve Tütün Araştırması]
Yani çocuklarımız, henüz hayallerinin peşinde koşması gereken yaşlarda; ciğerlerine dumanı değil, umutları doldurmaları gereken yaşlarda, elimizle onları bağımlılıklara teslim ediyoruz.
Parklarda, sahillerde, okul önlerinde…
Bir çocuğun göz hizasında yanan her sigara, ona gizlice şunu fısıldıyor:
“Bu normal. Büyüyünce sen de yapacaksın.”
Oysa çocuklar, dumanı değil, temiz bir nefesi hak eder.
Toplumsal Algı: Neden Bu Kadar Normalleşti?
Sigaranın normalleşmesi bir tesadüf değildir.
- Yıllarca filmlerle, reklâmlarla “özgürlüğün simgesi” gibi pazarlanmıştır.
- Çocuklar rol modellerinden; ebeveynlerinden, öğretmenlerinden, medyadan sigaranın hayatın bir parçası olduğunu öğrenmiştir.
Ve böylece, bağımlılığın sesi sağduyunun sesinden daha yüksek çıkmaya başlamıştır.
Birini uyarmak istersiniz; çocuk parkında sigara içen bir ebeveyni mesela.
Ama ya o sizi duymazsa? Ya sizin iyi niyetli sessizliğiniz, onun gürültülü pervasızlığına yenilirse?
İşte böyle böyle büyüyor bağımlılıklar…
İşte böyle böyle çocuklar dumanın içinde kayboluyor.
Çözüm: Sessizliği Kırmak
- Kamusal alanlarda sıfır tolerans uygulanmalı.
- Ebeveynlere ve yetişkinlere eğitim programları düzenlenmeli.
- Çocuklara yönelik koruyucu farkındalık projeleri ilkokul çağında başlamalı.
- Sigara içmeyen hayatın yeniden prestij kazanması sağlanmalı.
Çünkü unutulmamalı:
Sigaranın yasak olduğu bir dünya değil, sigaranın ihtiyaç duyulmadığı bir dünya kurmalıyız.
Sigara, sadece bir nefesi değil; bir geleceği çalar.
Bir çocuğun kahkahasını, bir annenin duasını, bir babanın umudunu alır.
Ve biz, bir nefes daha çalmaya göz yumduğumuz her anda, aslında sessizce ortak oluruz bu kayba.
Artık susmanın değil, korumanın zamanı.
Artık görmezden gelmenin değil, geleceğe sahip çıkmanın zamanı.
Çünkü bir çocuğun sigaraya başlaması, bir yetişkinin sustuğu yerde başlar.
Ve hayat, temiz bir nefesle başlar.
🌿 Küçük Bir Hayal…
Hadi şimdi sigarasız bir gün hayal et.
Çocuğunla parkta, el ele yürüdüğün bir gün.
Gökyüzü pırıl pırıl, ciğerlerin dolu dolu oksijenle yenileniyor.
Hiçbir duman, hiçbir koku, hiçbir gölge yok aranızda.
Sadece tertemiz bir nefes ve gülüşler var.
O gün, işte bugün atılacak küçük bir adımla mümkün.
Bir sigarayı yakmamakla, bir geleceği kurtarmakla.
Kendi nefesine, kendi hayatına ve en çok da sana bakan küçük gözlere söz vermekle.
Çünkü hayat, en çok da nefes aldığımız sürece hayat…